Rum asıllı Türk futbolcu Lefter Küçükandonyadis 87 yaşında bugün vefat etti.

Çoğulluğumuz, renkliliğimiz ne kadar da önemli. Her geçen zaman biraz daha biraz daha ayrışan bu toplum için hele… Dışarı çıkın, yoldan geçenlere dikkat edin. Sarışın, esmer, kumral, çekik gözlü, uzun, kısa rengarenk olan bu millet neden tek renge düşmek ister. Okumadan, yazmadan, araştırmadan neden bilmediği şeyleri asıp keser. Halbuki doğuda yerde buldukları bayrağı sopaya bağlayıp diken çocuklar da bizim, kuzeyde 15 yaşında şehit edilen çocuğumuz da bizim, yıllarca ülkemizin adını Avrupa’nın ağzından düşürtmeyen "keşke o Turco bizim olsaydı" dedirten Lefter de bizim. Başlıyoruz.

1925'te bir Rum balıkçıyla Türk annenin çocuğu olarak dünyaya geldi. 17 yaşındayken gayrimüslimlere uygulanan Varlık Vergisi’ne tabi tutuldu. Vergiyi ödeyemeyenler sürgüne gönderilecektir ancak babasının çok yoksul olması sebebiyle Lefter ve ailesi gönderilmezler. Fakat bu süreçte tüm akrabaları Türkiye’den ayrılmak zorunda kalır.  Derslerinde diğer kardeşleri gibi başarılı değildir çünkü aklı fikri top oynamaktır. Öyle ki hem balıkçılık yaparak ailesini geçindiriyor hem okuluna devam ediyor hem de durmadan futbol oynuyordur. Yeni ayakkabı alacak paraları da olmadığı için sevdasının peşinden çıplak ayakla koşar. En sonunda okuldaki abileri elinden tutup Büyükada Futbol Takımı’na yazdıracaklardır.

İlk profesyonel durağı olacak olan Taksimspor’a transferi bile kolay olmaz. Çünkü daha o zamandan Beykozspor ile Taksimspor kendisi için transfer yarışına girer. Yaşı büyütülüp Taksimspor’a imza atar. Taksimspor’da harikalar yaratırken vatan borcu gelip çatar ve Lefter 1943’de 4 yıl sürecek olan askerlik görevine gider. Askerliğini Diyarbakır’da yapar. Askerlikte de futbolu bırakmaz Lefter, elbiselerini gizleyerek şehir karmalarında futbol oynar ve ilk defa adını doğu illerinde duyurur. Ancak buradaki futbol kariyeri çok uzun sürmeyecek, dikkat çeken oyunu ‘yüzünden!’ kimliği ortaya çıkacaktır. Eli silahında 2. Dünya savaşının başlayacağı endişesiyle askerliğini bitirir ve Büyükada’ya döner. 1947’de askerden döner dönmesine ancak burada onu heyecandan günlerce uyutmayacak bir gelişme yaşanır.

Çocukluk hayali Fenerbahçe kendisini istemektedir. Ailesini de ikna ederek 23 yaşında Fenerbahçe’ye imza atar. İlk antremanından sonra kimseye haber vermeden tesisleri terk eder. Ertesi gün niye kimseye haber vermeden gittin diye sorulduğunda "Yıllarca hayallerini kurduğum ağabeylerimle yan yana antrenman yaptım. Çok heyecanlandım. Sonra onlarla aynı yerde soyunmaktan utandım." diyecektir. Bir de şimdiki topçu müsveddelerine bakın. Giyinmekten acizler. Saygı desen ona keza. Burada ününü tüm ülkeye yayar öyle ki bu ün sınırları aşar, yurtdışına taşar. 3 Ekim 1951’de yurt dışına transfer olan ilk futbolcu sıfatıyla Fiorentina’ya yolunu düşer. Burada da futbolundan ödün vermez Lefter. Taraftarlar adını her maç ‘Turco’ diye haykırmaktadır. Öyle ki onun başarılarının sayesinde birçok Fiorentina oyuncusu milli takıma seçilecek buna rağmen İtalya milli takım teknik direktörü keşke o Turco’yu da alabilsem diyecektir.

Bir sonraki durağı Fransız takımı Nice olur. Bir gün Nice – Kızılyıldız maçı oynanmaktadır. Lefter harika bir gol atar. O dönem Kızılyıldız’ın kalesinde Avpura’nın en iyi kalecilerinden Beara bulunmaktadır. Lefter golü attıktan sonra Beara’nın kendisine doğru koşmaya başladığını görür. Taraftarlar donup kalmıştır. Lefter şaşkınlık içinde ne yapacağını bilemez halde ona doğru bakmaktadır. Beara  koşar adım gelir ve Lefter’in alnından öper, sarılır. Sanırım bu olay dahi Lefter’i anlatmak için yeterli olacaktır. Lefter’in içindeki vatan hasretinin taşı artık çatlar ve 1953 ülkeye Fenerbahçesine geri döner. Bu dönem Lefter için zor bir süreçtir. 1955 yılında yaşanacak olan 6-7 Eylül olaylarında Büyükada’da ki evi taşlanır. Evini basan isyancı grup Lefter için ‘vurun gavura’ diyerek taş atarlar. Lefter o günlerde evinin önünde silahla nöbet tutacaktır. Ancak ahde vefa zamanıdır. Evinin basıldığını duyan Fenerbahçeliler yardıma koşarlar ve evin önüne set çekerler. Lefter evini taşlayanların kimliğini bilmesine rağmen isimlerini vermeyecektir.

Para teklif etmesine karşın Yunan milli takımını reddetmesi Rum tarafında büyük tepki toplayacaktır. Türkiye - Yunanistan maçı oynanacaktır ancak atmosfer çok gergindir. Tek bir kişi rahattır o da Lefter. Maç öncesi yaptığı röportajda maçın skorunu golleri atan kişilere kadar bilir. Maç esnasında Yunan taraftar ve futbolcuların küfürlerine, atılan maddelere, tekmelere aldırış etmez çünkü maç sonunda kazanan kendisi olmuştur. Mili formaya çok büyük hizmetler eden "Turco’ya" ilk defa kendisine verilecek olan 50. Maç altın madalyası uygun görülür. Mili takım için 21 gol atar ve uzun zaman en çok gol atan unvanını taşır. 1964’de yine ilk defa kendisi için düzenlenecek olan Bjk- Fenerbahçe jübile maçına kadar tam 14 yıl Fenerbahçe’de top koşturur. Toplam 16 yıllık Fenerbahçe kariyerine 615 maçta 423 gol sığdırır.

Futbolu bıraktığında 40 yaşındadır. Halbuki o çoktan işin yaşta olmadığını ispatlamıştır. Seneler içinde Fenerbahçe pahalı oyuncular alıyor ancak tek bir kişinin yeri değişmiyordur. Bir gün Fenerbahçe tribünlerinin vazgeçilmezi Manol ilk defa Lefter’e "Ordinaryus" diye bağıracak, bu lakap onun peşini hiçbir zaman bırakmayacaktır. Gol atmadığı günlerde gözlerine uyku girmeyecek Can Bartu onun için 'tek başına bir takım' diyecektir. Tribünlerin ağzından o meşhur beste yıllarca eksik olmaz:

"Tribünler inledi binlerce kere
ver Leftere yaz deftere
bitti kalem, doldu defter
bu alemde kral Lefter"

Şimdiki futbolcuların burnundan kıl aldırmadıkları kendilerine vahiy yoluyla 'adam' vasfı yükledikleri yerde Lefter futbolculuğu sırasında Tercüman Gazetesi'nin desteğiyle Anadolu turuna çıkacak, 126 il ve ilçeye uğrayacak, yaptığı 31 kez özel maçlarda Anadolu insanına futbolu sevdirecektir. Türkiye'nin kuzeyinden başladığı Anadolu turnesinde doğu, güney ve batı bölgelerini ziyaret ederek son olarak Balıkesir'e uğramıştır. 4756 kilometre gidilmesi planlandı ama 20 günde 7343 kilometre yol kat edildi. Günümüzde gittikçe 'zengin' sporu olmaya başlayan futbol için o dönem yapılanlar günümüzden bakıldığında gerçekten takdire şayandır. Futbolculuğundan sonra teknik direktörlük yapar ancak uzun süre devam ettiremez çünkü hocalık onun için hiçbir zaman sahada olmanın zevkini tattıramayacaktır. Daha sonra uzun yıllar Milliyet gazetesinde spor yazarlığı yapar.

Lefter 13 Ocak 2012 tarihinde, tedavi gördüğü Amerikan Hastanesi'nde 86 yaşında ağır zatürreye bağlı kalp yetmezliğinden vefat etmiştir.

İLKLERİ:

Türkiye Futbol Federasyonu'nun "50. Maç Altın Şeref Madalyasını" alan ilk futbolcudur.

Türk millî takım formasıyla en çok gol atan 3. futbolcudur.(21 Gol)

Süper Lig'de penaltı atan ilk futbolcudur.

Kulübü tarafından bonservis ücreti alınmak suretiyle yurtdışına transferi yapılan ilk Türk futbolcudur.

Adına Jübile düzenlenen ilk futbolcudur.

Lefter’in hayatına baktığımızda kendisine öyle güzel sahip çıkılmıştır ki belki de günümüzde olsa çoktan baskılardan bıktırılmış ve rahat bir gelişim sergileyemediği için de bu düzeye erişememiş orta düzeyde kalmış bir futbolcu görecektik. O, herkesin benimsediği, herkesin saygı duyduğu bir isim olmuştur. Günümüz futbolunda, futbolcular nasıl toplumdan izole olmuş halde yaşıyorsa Lefter o kadar iç içedir. Şu an hepsi ne kadar ego sahibiyse Lefter o kadar cana yakındır.  Zaten 3 Mayıs 2009'da Kadıköy'de Kuşdili Parkı'na heykelinin dikilmesi de başka hiçbir şekilde açıklanamaz.

 

YAZAR: Mustafa MOTUĞAN

Yorumlar

Henüz Yorum Yapılmamış

Yorum Yazın

Teşekkürler! Yorumunuz kısa bir süre sonra yayınlanacaktır.