24 Kasım 1072 - Sultan Alparslan'ın Vefatı

20 Ocak 1029’da doğdu. Büyük Selçuklu Devleti’nin kurucularından ve Horasan valisi olan Çağrı Bey’in oğludur. Genel kanı doğum yılının 1029 olduğudur ancak bazı kaynaklarda 1032 olarak da gösterilir. Ortaçağ İslâm tarihçilerinin en güveniliri kabul edilen İbnü'l-Esîr 1029 olarak kaydetmiştir. 

Tarihçilerin çok büyük bir savaşçı olduğunu belirttiği Alparslan çok iyi bir eğitim aldı. Çok küçük yaşta ok atmayı ve ata binmeyi öğrendi. İlk gençlik yıllarında kendi birliğiyle Dandanakan Savaşı’na katıldığı ve ilk kez bu savaştaki komutanlığıyla dikkat çekmeyi başardığı söylenir. Babası Çağrı Bey’in hastalığı sebebiyle idareyi eline alarak 1049 yılında Gaznelilere, 1058 yılında Karahanlılara karşı zaferler kazandı. Bu zaferler babasının yerine vekaleten baktığı Horasan’da ve tüm Selçuklu topraklarında büyük bir itibar kazanmasını sağladı. Çağrı Bey’in 1059 yılındaki vefatından sonra Horasan valisi oldu, veliaht olduğu dönemde kazandığı başarılardan dolayı hanedan içinde bir muhalif çıkmadı.  

Eylül 1063’te devletin lideri olan Tuğrul Bey vefat etti. Erkek evladı bulunmayan Tuğrul Bey vasiyet olarak Çağrı Bey’in en küçük erkek evladı olan Süleyman’ın tahta çıkmasını istiyordu. Vezir Amîdülmülk el-Kündürî bu vasiyeti yerine getirdi ve Rey kentinde Süleyman'ı sultan olarak tahta çıkardı. Ancak hem Alparslan hem de ağabeyi Kirman Valisi Kavurd, amcası Mûsâ İnanç Yabgu, Çağrı ve Tuğrul beylerin amcaları olan Selçuk'un torunu Kutalmış taht üzerinde hak talep etti. Kutalmış üç yıl önce Tuğrul Bey’e de isyan etmişti. Alparslan önce kendisine biat etmeyen Huttalân ve Sagāniyân emîrleri ile Herat'ta bulunan ihtiyar amcası İnanç Yabgu üzerine yürümek zorunda kaldı. Âsi emîrleri itaat altına aldıktan sonra İnanç Yabgu'yu da mağlûp ederek taht üzerindeki hak talebinden vazgeçiren ve onu tekrar eski görevinde bırakan Alparslan, büyük bir ordu ile imparatorluk başkenti Rey'e doğru hareket etti. Ancak Rey’e gitmekte gecikmişti. 50.000 kişilik bir ordu toplayan Kutalmış önüne çıkan zayıf güçleri ezerek Rey şehrine ulaşmış ve şehri kuşatmıştı. Vasiyet üzerine tahta çıkarılan Süleyman ise şehir kuşatılmadan önce rakipleri karşısında şansının olmadığını anlayarak taht iddiasından vazgeçip Şiraz’a çekilmişti. Kutalmış'ın karşısında uzun süre dayanamayacağını anlayan vezir Amîdülmülk, Alparslan'dan yardıma gelmesini isteyerek onun adına hutbe okuttu. Böylece olayların başından beri Alparslan'ı sultan olarak görmek isteyen ordu içindeki pek çok kumandan ve askeri de memnun etmiş oluyordu. Alparslan'ın yaklaşmakta olduğunu haber alan Kutalmış kuşatmayı kaldırıp savaşı kazanabileceğini düşündüğü bir yer olan Damgan şehri civarındaki Milh vadisine geldi ve akarsuların yönünü değiştirerek çevreyi bataklık haline getirdi. Ancak daha güçlü orduya sahip olmasına ve savaş alanına önceden gelip hazırlık yapmasına rağmen 1063 yılının sonlarında yapılan savaşta mağlup oldu. Savaşın ardından kendi kalesi olan Girdkuh’a çekilirken atından düşüp hayatını kaybetti. Savaşın akıbetini öğrenen taht adaylarından Kirman Valisi Kavurd da kendi topraklarına dönerek Alparslan’a biat etti. Savaşı kazanan Alparslan ise başkente girdi ve adına hutbe okutup para bastırarak sultanlığını ilan etti. 27 Nisan 1064 yılında Abbasi Halifesi Kāim-Biemrillâh da sultanlığı için tebrikte bulundu. 

Tahta çıktıktan sonra ilk iş olarak kendisine başlarda cephe alan Vezir Amidülmülk’ü kovarak adı tarihe kazınan başarılı devlet adamı Nizamülmülk’ü vezir ilan etti. Birkaç ay boyunca devlet işleriyle ilgilenen Alparslan bu süre boyunca ordusunu da sefer için hazırlatmaya başladı. Hazırlıklarını tamamlayan yeni sultan 1064 yılı içerisinde Rum Gazası adını verdiği batı seferine çıktı. Yıllar önce babası Çağrı Bey’in Doğu Anadolu’ya yaptığı keşif hareketleri sayesinde buraları görme şansı yakalayan Sultan Alparslan, Türkmen halkı için çok verimli topraklar olduğunu düşündüğü için sultanlığı boyunca seferlerini batı topraklarına yaptı. İlk olarak Gürcistan üzerine yürüyerek burayı topraklarına kattı. Ardından Bizans’ın elindeki Kars ve Ani kalelerini fethetti. Bu fetihlerin neticesinde Abbasi Halifesi Kaim bi-Emrillah, Sultan'a "Ebu'l-Feth" (Fetihlerin babası) lakabını verdi. 

1065 yılında Kavurd’un isyan başlattığı haberi üzerine Batı seferine ara vererek geri döndü. Ordusuyla birlikte Hemedan şehrine gelen Alparslan, Kavurd’un af dilenmesi üzerine onu bağışlayarak görevine devam etmesine izin verdi. Kışı Merv şehrine geçiren sultan 1065 sonbaharında büyük bir ordu ile Hârizm'e hareket etti. Mangışlak taraflarında, İslâmiyet'i kabul etmemiş Türk ve Moğollar ile iş birliği yaparak kervanlara saldıran ve kargaşa çıkaran Türkmen kabilelerini bozkırlara doğru uzaklaştırdı. Daha sonra Kıpçaklar'ı itaat altına alıp doğuya yöneldi ve Mâverâünnehir'de fetihlerde bulundu. Siriderya kenarındaki Cend şehrinde bulunan atası Selçuk'un mezarını ziyaret etti ve kendisini uzak mesafeden hediyelerle karşılayan Cend hanının topraklarını Melikşah'ın hükmü altında Selçuklular'a bağlayarak seferini tamamladı. Alparslan'ın asayişi sağlamak amacıyla başlattığı doğu seferi, Hazar denizinden Taşkent'e kadar bütün toprakların büyük bir kısmının savaşmaya dahi gerek kalmaksızın Selçuklu hâkimiyetine girmesiyle sonuçlanmıştır. 

Horasan’a geri dönen Alparslan 1066 temmuzunda oğlu Melikşah’ı büyük bir törenle veliahtı ilan etti ve ve Selçuklu topraklarının tamamında onun adına hutbe okuttu. Bu durum üzerine Kirman Valisi Kavurd 1067 yılı başlarında isyan etti. Alparslan’ın gönderdiği öncü kuvvetler Kavurd’un birliklerini dağıtınca Kavurd bir kez daha af dilendi. Alparslan asi abisini ikinci kez affetti ve kendisi ve ailesine hediyeler gönderdi.  isyanları bastıran Alparslan 1068 yılında ikinci batı seferine çıktı. Alparslan batı seferine ara verdiği dönemde batıda hareketlilik durmamıştı. Türkmen beyleri Anadolu’nun içlerine akınlar düzenlerken Kafkasya’daki Bizans emirleri Alparslan’ın çekilmesini fırsat bilerek karşı faaliyetlere geçmişti. Bu sefer esnasında Karahanlıların hükümdarının vefat ettiği ve akabinde ülkede kaos çıktığı haberinin gelmesi nedeniyle doğu sınırından ve çıkarlarından endişelenen Alparslan, seferi ünlü komutanlarından Savtegin’e bırakarak doğuya yöneldi. Doğu seferi sırasında yeni Karahanlı hükümdarının belirlendiği ve onay verdiği birisi olduğunu öğrenen sultan seferi yarıda kesip tekrar Azerbaycan topraklarına yöneldi. Bu zaman zarfı içerisinde komutanı iç karışıklık esnasında baş kaldıran prenslikleri ortadan kaldırarak topraklarını tamamen kontrol altına almıştı. 

Alparslan’ın Anadolu’ya gönderdiği beylerinin birçok önemli şehri zaptetmesi nedeniyle endişeye kapılan Bizanslılar da harekete geçmişti. 1068 yılında imparator Romen Diyojen çoğunluğu paralı askerlerden oluşan ordusu ile Anadolu’ya geçti. İki kere ordusu ile sefere çıkan Diyojen ikisinde de önemli sayılmayacak başarılar elde etti. Bizanslılar Türklerin elindeki bazı şehirleri geri alırken Türkler farklı istikametlerde yeni şehirler ele geçiriyordu. Üçüncü sefere kendisi çıkamayan imparator ordusunun yine başarı sağlayamadığı gibi Türkler’in Marmara’ya kadar girdiğini duyunca ordusunu büyük bir sefer için hazırlattı. Bu sırada Alparslan ise kendisine gelerek yardım isteyen ve adına Mekke’de hutbe okutan Abbasi halifesinin çağrısından ötürü yönünü Mısır’a çevirip Fatimileri yıkmaya karar vermişti. Alparslan’ın Mısır’a doğru yürüdüğünü haber alan imparator da ordusu ile birlikte harekete geçti. Bunun üzerine haberi Şam’da alan Alparslan süratle geri dönerek hazırlıklarını yapıp beklemeye başladı. İki ordunun ilk zamanlardaki çatışmalarında Bizanslılar biraz öne çıkıp Türkleri doğuya doğru çekilmeye zorladıysalar da 1071 yılında Malazgirt Ovası’nda yapılan savaşta Alparslan ve ordusu kendilerinden sayıca kat kat fazla olan Bizans ordusunu dağıtarak imparatorlarını da esir almayı başardılar. Bu savaş Türk tarihinde bir dönüm noktasıdır. Bu zaferle birlikte Anadolu’nun kapıları Türklere açılmıştır. 

Savaş ve sonrasında yapılan antlaşma ile istediğini alan Alparslan yapılan antlaşmanın imparatorun sürgüne gönderilip geçersiz kılınmasından dolayı beyleri ve hanedan üyelerini Anadolu’nun fethiyle görevlendirdi. Kendisi de 200.000 kişilik bir ordu ile Türkistan’a sefere çıktı. Seferin sebebi Karahanlılar’da yaşanan iktidar kavgaları ve karışıklık nedeniyle topraklarına tacizde bulunulmasıydı. Ayrıca sultanın aklında tüm Türkleri tek bir çatı altında toplama fikri de vardı. Seferde bir süre kuşatma altında tuttuğu Barzam kalesini teslim aldı. Huzuruna çıkan kale kumandanı Yusuf Hârizmi tarafından, çizmesine sakladığı küçük bir hançerle ağır şekilde yaralanan Alparslan dört gün sonra 24 Kasım 1072 tarihinde Merv şehrinde hayatını kaybetti. Katili ise saldırıyı gerçekleştirdiği anda katledildi. Hayatını kaybettiği gün, “Her ne zaman düşman üzerine azmetsem, Allah-ü Teala’ya sığınır, O’ndan yardım isterdim. Dün bir tepe üzerine çıktığımda, askerimin çokluğundan, ordumun büyüklüğünden bana, ayağımın altındaki dağ sallanıyor gibi geldi. Ben, dünyanın hükümdarıyım. Bana kim galip gelebilir? diye bir düşünce kalbime geldi. İşte bunun neticesi olarak, Cenab-ı Hak, aciz bir kulu ile beni cezalandırdı. Kalbimden geçen bu düşünceden ve daha önce işlemiş olduğum hata ve kusurlarımdan dolayı Allah-ü Teala’dan af diliyor, tövbe ediyorum. La ilahe illallah Muhammedün Resulullah.” diyerek şehit olduğu rivayet edilir. Cenazesi Rey şehrinde defnedildi ve yerine vasiyet ettiği gibi oğlu Melikşah geçti. 

Yorumlar

Henüz Yorum Yapılmamış

Yorum Yazın

Teşekkürler! Yorumunuz kısa bir süre sonra yayınlanacaktır.