Aydını olmayan bir ülke görmek için başkalarının gözlerini kullanmaya mahkumdur. Ancak o gözler bize herhangi bir bilgiyi ya kendi anlamlandırdığı şekilde iletecek ya da bizim anlamamızı istedikleri forma sokup öyle önümüze koyacaklardır. Eğer bir gün bir kişi çıkıp gözlerinizin bağlarını çözmeye çalışırsa sizin bugüne kadar ne dediyse yaptığınız, bu bilgileri almak için imtiyazlar dahi tanıdığınız "o kişi" bundan rahatsız olacak ve hemen gerekeni yapacaktır. Çünkü gözleriniz açıldığında göreceksiniz ki şimdiye kadar bildiğiniz 'A' aslında 'B' imiş. Kurulalı 100 yıl dahi olmamış güzide ülkemizin tarihi bu gibi hadiselerle doludur. Ancak bizler ne geçmişi hatırlarız ne de geleceği düşünürüz. Durmadan şu ana laf eder dururuz. Bilemeyiz ki bugün yaşadığımız şeyler geçmişin eseri ve gelecekte yaşayacağımız hadiseler ise bugünün sakat çocukları.
Bugünkü konumuz Uğur Mumcu.
Uğur Mumcu, 22 Ağustos 1942’de Kırşehir’de doğdu. Sırasıyla Ankara Devrim İlkokuluna daha sonra Bahçelievler Deneme Lisesine gidecektir. Yükseköğrenimini 1961’de başlayıp 1965’de bitirdiği Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde tamamlar.1962 yılında henüz öğrenciyken Yunus Nadi ödülünü kazanır. Lisans öğrenimi bittikten sonra 1969-1972 yılları arasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde İdare Hukuku Profesörü Tahsin Bekir Balta'nın asistanı olarak çalışır.
Askerliğini yapmaya hazırlandığı sırada 12 Mart döneminde bir yazısında kullandığı ‘ordu uyanık olmalı’ sözü nedeniyle hakkında soruşturma açılır ve 7 yıl hapse mahkum edilir. Bu karar yargıdan geri döner ve serbest bırakılır. Serbest bırakılır bırakılmaz askere alınan Mumcu, askerliğini yedek subay olarak yapması gerektiği halde sakıncalı er sıfatıyla 1972-1974 yılları arasında Ağrı Patnos’da yapar. ( İleride devlete açtığı maddi tazminat davasını kazanacak ve yedek subaylık hakkını geri elde edecektir.) Ağrı’da askerliğini yaptığı müddet boyunca çok zor koşullar altında kalacak ve bu koşullar midesindeki rahatsızlığın artmasına neden olup mide kanaması geçirmesine sebep olacaktır.
Askerlikten sonra üniversitedeki görevinden ayrılır ve Yeni Ortam gazetesinde yazmaya başlar. Bir yandan Yeni Ortam gazetesinde yazmaya devam eden Mumcu 1975 yılından itibaren Cumhuriyet gazetesinde de yazılarını yayımlar. Aynı zamanda Anka Ajansında çalışmalarını eş zamanlı olarak yürütmektedir. 1977 yılında sonra sadece Cumhuriyet gazetesinde yazmaya başlayacak ve bu çatı altında 1991 yılına kadar ‘Gözlem’ başlıklı köşesinde görüşlerini belirtmeye devam edecektir.
1978 yılında Sakıncalı Piyade adlı yapıtını, Rutkay Aziz ile birlikte, tiyatroya uyarlar. Sakıncalı Piyade ilk olarak Ankara Sanat Tiyatrosu'nca sahneye açılır ve 700 kez sahnelenir. 1979 yılında terör olaylarının artması üzerine 12 Mart öncesi ve sonrası gençlik liderlerinin yaşadıklarını kendi ağızlarından anlattığı ve silahlı mücadele ile bir yere varılamayacağı hususunda açıklamalar bulunan Çıkmaz Sokak’ı yayımlar.
1984 yılında Aziz Nesin’in öncülüğünde hazırlanan Kenan Evren’in ise imzalayanları 'vatan hainliği' ile suçladığı Aydınlar Dilekçesinin hazırlanmasına katkı sağlar. (İlk paragrafta gözümüzün açılmasını kendi çıkarlarına ters düştüğü için engelleyecek olan kişi/kişilerden bahsettiğimi hatırlıyorsunuz değil mi?)
1981’de terör ve silah kaçakçılığı ilişkisini vurgulamak ve bu konuda halkın bilinçlendirmek amacıyla Silah Kaçakçılığı ve Terör isimli kitabı yayımlar. 13 Mayıs'ta Mehmet Ali Ağca, Papayı öldürme girişiminde bulunur. "Yine Ağca" kitabında daha önce 1979 yılında Abdi İpekçi'nin katili olarak yakalanan Ağca üzerine çalışma ve araştırmalar yapmıştır ancak Papa olayı sonrasında irdemelerini yoğunlaştıracaktır.
1991 yılında İlhan Selçuk ve yaklaşık seksen Cumhuriyet gazetesi çalışanı ile birlikte gazeteden ayrılır. Bir süre işsiz kalır. 1 Şubat - 3 Mayıs 1992 tarihleri arasında Milliyet gazetesinde yazan Mumcu, Cumhuriyet gazetesindeki yönetim değişikliği üzerine 7 Mayıs 1992'de Cumhuriyet'e geri döner. 8 Ocak 1993 tarihinde Ültimatom başlıklı yazısında Kürt milliyetçiliği ve İstihbarat arasındaki bağlamı açıklayacağı yazar. Öcalan’ın bir dönem Milli İstihbarat Teşkilatı için çalıştığını iddia eder. Kardeşi Ceyhan Mumcu, Uğur Mumcu’nun ölmeden önce İsrail elçisiyle görüşme yaptığını açıklar.
Ancak göz bağlarımız biraz gevşemişken gören gözümüz durumun vahametini fark edecek ve gerekeni geç kalmadan yapacaktır. Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993'te Ankara'da Karlı Sokak'taki evinin önünde, arabasına konan C-4 tipi plastik bombanın patlaması sonucu suikasta kurban giderek yaşamını yitirir. Suikastın hemen ardından olay yerinde inceleme yapan uzmanların hiçbir delil bulamadığı, patlamayla etrafa dağılan ve cımbızla toplanması gereken delillerin ise süpürgeyle süpürüldüğü iddia edilecektir.
Yakın tarihi aydınlatmaya adanan bir ömrün karanlıklarda sır olup gitmesi.
Peki;
-Şimdi onu kim aydınlatacak.
YAZAR: Mustafa MOTUĞAN
Henüz Yorum Yapılmamış