Murat Hüdavendigar’ın yönetimindeki Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’a doğru ilerleyişi ve fethettikleri toprakları hızla Türkleştirmeleri bölgedeki devletleri tedirgin etmeye başlamıştı. Ortak düşmanları olan Bizans’ı zor durumlara sokan ve sürekli mağlup ederek topraklarını eline geçiren Osmanlı’yı başlarda destekleyen ve iyi ilişkiler kurmak isteyen Balkan devletleri, Edirne’nin 1361 yılında Osmanlı tarafından ele geçirilip başkent ilan edilmesiyle çok geçmeden sıranın kendilerine de geleceğini ve Osmanlı ordusunun yeni hedefi olacaklarını anladılar. Osmanlı ise Edirne’nin fethinden sonra Balkan Devletleri’ni haklı çıkarırcasına Balkanlar’ı hızla fethetmeye devam etti. Filibe, Serez ve Gümülcine’yi topraklarına katan Osmanlı, önemli ticaret noktalarının da kontrolünü ele geçirdi.
Balkan Devletleri’nde Osmanlı’nın bu ilerleyişini kaygıyla izlerken ortak bir güçle hareket etme isteği uyanmaya başlamıştı. Bu isteği ortaya çıkartan olay ise Filibe’yi kaybeden Bizans kumandanının Papa V. Urban’a sığınması ve bir Haçlı Ordusu oluşturulması konusunda tavsiye vermesi oldu. Bu fikri beğenen Bulgar ve Sırp kralları Balkanlar’da bulunan ve Osmanlı tehdidi altında olan Macar Krallığı ile Eflak ve Bosna Prenslikleri’ne çağrıda bulundular. Başka çarelerinin olmadığının farkında olan bu devletler birleşik ordu davetini geri çevirmedi ve Osmanlı’ya karşı ilk Haçlı Ordusu ortaya çıktı. Kaynaklara göre ordu 30.000 kadar askerden oluşuyordu ve Papa liderliği Macar Kralı Layoş’a vermişti. Orduya iki Sırp beyi Vukaşin ve Ugleşa ile Eflak ve Bosna prensleri de komuta etmekteydi.
Murat Hüdavendigar bu haberi aldığında günümüzde Çanakkale’ye bağlı bir yerleşim yeri olan Karabiga’nın fethi ile ilgileniyordu. Karabiga o günlerde Bizans’a isyan eden asilerin elindeydi ve Anadolu-Rumeli geçişi için kritik bir öneme sahipti. Bu yüzden Trakya’da bulunan yaklaşık 12.000 askerden oluşan birliğin başında olan ve kendisinden destek isteyen Lala Şahin Paşa’ya kendisi gelene kadar Haçlı Ordusu’nu yavaşlatma emri vermişti. Lala Şahin Paşa da Hacı İlbeyi komutasına birkaç bin askerden oluşan bir akıncı birliği vermiş ve Haçlı Ordusu’nun Meriç Nehri’ni geçmemesini emretmişti. Yola çıkan Hacı İlbeyi düşman birliklerinin Meriç kıyılarında konakladıklarını ve Edirne’ye yaklaşık iki güç içinde varacaklarını gördü. Kendisine saldırıya geçilmemesi ve sadece yavaşlatma emri verilmesine rağmen ellerinde ciddi bir fırsat olduğunu düşündü ve inisiyatif kullanmaya karar verdi. Çünkü Haçlı Ordusu karşısında ciddi bir güç beklemediği için bir rehavet içindeydi ve kendilerini eğlenceye, içkiye kaptırmışlardı. Saldırmak için karanlığın biraz daha çökmesini bekleyen Hacı İlbeyi gecenin ilerleyen saatlerinde harekete geçti. Zaten gafil avlayacağı ve müdafaaya geçmesi zor olan düşmanı iyice korkutmak için tüm askerlerine ikişer meşale taşıtarak sayılarının fazla olduğunu düşünmelerini istedi. Bununla birlikte düşmana hiç beklemedikleri bir anda saldırıya uğramak kadar şaşıracakları bir sürprizi daha vardı. Osmanlı akıncıları Birleşik Haçlı Ordusu’na Meriç Nehri’ni çevreleyen bataklıkları geçerek saldırdı. Birkaç bin hafif süvariden oluşan Hacı İlbeyi komutasındaki baskın birliği kendisinden kat be kat fazla sayıda olan düşman ordusunu beklemedikleri anda, içkiden sızmış olarak uykularında ve hiç ummadıkları bir cenahtan hareket kabiliyeti yüksek olan hafif süvari birliği ile saldırarak adeta kıyıma uğrattı. Neye uğradıklarını şaşıran Haçlılar Osmanlı askerlerinin ikişer meşale taşıdıklarını anlayamadılar ve büyük bir ordu ile geldiklerini düşündüler. Bu düşünce en az taarruz kadar yıkıcı oldu. Paniğe kapılan Haçlı askerleri gecenin karanlığında kaçmaya çalışırken hem birbirilerini ezdiler hem de Meriç Nehri’nin coşkun sularında can verdiler. Hayatta kalanlar da Hacı İlbeyi’nin askerleri tarafından imha edildi. Kral Layoş canını kurtarırken Sırp Beyleri ise öldürüldü.
Tarihe ilk Osmanlı-Haçlı Savaşı olarak geçen ve tartışmasız bir zaferle sona eren savaşın ardından Balkanlar’daki Macar üstünlüğü kırılmış, Bulgar Devleti vergiye bağlanarak düşüşü hızlandırılmış oldu. Edirne ve Batı Trakya’nın güvenliği sağlanırken Meriç Nehri de Osmanlı kontrolüne girmiş oldu. Bu savaş Balkanlar’da ilerleyiş adına çok önemli bir dönüm noktasıdır. Aynı zamanda devamı gelecek olan Haçlı Birliği’nin de öncüsü olmuştur.
Savaşın en trajik sonucu ise hiç şüphesiz zaferin mimarı Hacı İlbeyi’nin akıbetidir. Lala Şahin Paşa kimi rivayetlere göre emrini dinlemediği kimi rivayetlere göre de kendisi destek isterken emrindeki bir komutanın çok daha az askerle zafer kazanmış olmasından ötürü küçük düşüp makamını kaybetmekten korktuğu için bu değerli komutanı zehirleterek öldürtmüştür. Hacı İlbeyi'nin vefatının ardından ailesi ise dönemin büyük komutanlarından Gazi Evrenos’un önerisiyle Kırımşa’ya göç ettirilmiştir. Günümüzde Yunanistan sınırları içerisinde kalan bu bölgede yaşayan Türkler, Lozan sonrası imzalanan Türk-Yunan mübadelesiyle 1924 yılında Türkiye’ye getirilmişlerdir.
Not: Sırpsındığı Savaşı tarihimizdeki en muğlak olaylarından biridir. Hem Türk hem de Batı kaynaklarında bu savaşın tarihi, katılan devletler gibi konularda çelişkiler vardır.
Sındık kelimesi “kırmak, bozmak” anlamlarını taşıdığından Sırpsındığı Savaşı Sırplar’ın kıyıma uğradığı muharebe anlamına gelmektedir.
Henüz Yorum Yapılmamış